5 Aralık 2012 Çarşamba

GELENEĞİN KIRILIŞINDA NIETZSCHE ETKİSİ


Geleneksel değerlerden kurtulmak için eski değerlerden kurtulmak gerektiğini ve yeninin ancak eskiyi öldürmekle yaşama olanağı bulacağını söyleyen Nietzsche’ye çağı içinde özellik kazandıran, geleceğe kalan düşünceleridir. Gelenekle ilgili düşünceleriyle Batı düşüncesinin kırılma noktasına gelmesinde etkili olmuştur. Ona göre gelenek insanı olduğu yerde durduran, gelişmesini, ilerlemesini önleyen bir olgudur. Tüm geleneklerin özünde geçmişi aktarma, dolayısıyla geleceği aydınlatıcı kaynaktan uzak olma söz konusudur.






Nietzsche iki farklı insan tipi ortaya koyar. Biri eylemde bulunan ve geleceğe açılan insan(üst insan); diğeri geleneklere bağlı, günlük davranışlarıyla sınırlı olan yığın varlığı. Eylem içinde olan insan, yaratıcı gücü ile geleneğin bağlarından kurtularak geleceğe açılırken, toplum varlığı olmaktan çıkar, bireyselleşir. Bireyciliğin en üst basamağının ifadesi olan üst insan kendi yaratıcı güçlerine tümüyle sahip çıkan, kendine has yaşam alanı açmayı amaçlayan insandır. Üst insan, çağın değil geleceğin insanıdır.

Çağında, felsefe kadar sanatın da yaşamın seyircisi olduğunu düşünen Nietzsche sanatçı ve özgür düşünür tipinin ortadan kalktığını, yitip gittiğini öne sürer. Yitip gidenlere karşılık, Nietzsche’nin önerdiği üst insan anlayışı sanatta da etkili olur. Sanatı özgür yaratma eylemi olarak gören düşüncenin etkinleşmesine olanak sağlar; yeni değerler ve biçimler yaratmaya duyulan dayanılmaz itkinin habercisi olur.




Nietzsche, insanın aklın çizgilerinin dışına çıkarak kapıldığı derin coşkunlukla baskılardan kurtulabileceğini öne sürer. Baskıdan kurtulan insan ise kendisini yaratıcı eylem içinde bulur ki bu içten gelen yaratıcı taşkınlık sanatın özüdür. İnsandaki yaratıcı içgüdünün dışavurumudur. Bu yaratıcı taşkınlığın yanında sanatın bir diğer kaynağı da dengedir, ölçüdür. Dolayısıyla sanat ürünün ortaya çıkışında iki ana ilke vardır: denge(ölçü) ile taşkınlık(coşkunluk).

Nietzsche’nin önemi bu iki ilke arasındaki ilişkiyi ilk olarak ortaya koymasından kaynaklanır. Nietzsche için yaratma ile eylemde bulunmak, içten gelen itkiyle yaratmaya yönelmek ve düşünmek eş doğrultudadır. Bu bakış açısı çağının sınırlarını aşar. Sokrates’ten beri süren rasyonalist yaklaşım, tüm insan eylemlerinde ve davranışlarında geçerli tek ölçüt olarak aklı kabul eder. İnsanın sadece bir akıl varlığı olarak ele alınmasını eksiklik olarak gören Nietzsche’ye göre, insan yalnız aklıyla değil, tüm eylemleriyle ele alınmalıdır. Sanatın özünde, felsefede olduğu gibi yaratma, yoktan var etme eylemi vardır ve tüm yaratıcı güçler sürekli eylem içindedir. Eyleme geçerek gücünü ortaya koyan insan yaratıcılığını dışa vurur. Yaratıcılık geleceği düzene koyma çabasıdır. Bu bağlamda çağının ötesine geçen Nietzsche’nin düşünceleri XX. yüzyıla miras kalır.

--------------------------------------------------------------------------------------
XX. Yüzyıl Sanatının Kuramsal Dili, Nilüfer Öndin, MSGSÜ Yayınları, Aralık 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder