9 Aralık 2012 Pazar

RESİMDE ROMANTİZM DÖNEMİ



18. Yüzyılda klasik geleneğin yetkinliğe götüren bir klavuz olduğu inancı yitirilmişti. Üslup konusunun giderek ön plana çıkması ve sanatın bir kendini açıklama sorunu olduğu yolundaki yeni görüş, sanatçının kendi içdürtüsünü bulmasını ve bunu sanatının konusuyla ve üslubuyla açıklamasını gündeme getirdi. Bu süreci Romantizm denilen dönem izler.

Romantizm, 1790’dan 1850’ye kadar edebiyat, sanat ve felsefede köklü değişikliklerin meydana geldiği bir dönemdir. Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En  iyi kural, kuralsızlıktır." diyen romantikler, insanın duygularını ve düş gücünü hayata geçirmesinin gerekliliğini savunur. Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Önce ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin  görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha  yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı. 

Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir. Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir. Tarihsel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır. Soyluların  zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı. Böylece romantizm gelişme ve yaygınlaşma şansı buldu.

Klasik anlayıştan yavaş yavaş vazgeçilmiş ise de klasik sanatın dili geçerliliğini koruyor klasikçiliğin yerini alabilecek daha başka sanat biçimleri ise gene yavaş yavaş ve başvuru olmaya değer seçenekler bulabildikleri ölçüde deneniyordu. 

Constable, insanın yaşadığı dünyayı denetimi altına alması yerine bütün geçici görünüşüne rağmen doğaya öncelik tanıyan bir anlayışla, bir bakıma anlamsız sayılabilecek peyzajlara görsel bir canlılık ve ahlakçı bir amaç kazandırır. Geleneksel yöntemlerin dışına çıkarak titrek ışık oyunlarını sergilemek için beyaz ve sarı tonlarını küçük damlalar, fırtına etkisini ise hızlı fırça vuruşları şeklinde tuvaline yansıtır:

Saman Arabası, John Constable, 1821
Turner, özellikle ışığın etkileri üzerinde çalıştı. Manzara resimlerini ayrıntı­lardan arındırmaya, saf renkler kullanmaya başladı. Turuncu, mor, sarı, mavi gibi parlak renkler kullanarak yoğun ve titreşimli bir ışık etkisi elde etti. Doğayı günün değişik saatleri­ne ve hava koşullarına göre değişen görüntü­süyle tuvaline aktaran Turner, İzlenimcilik Akımı'nın ilkelerini İzlenimciler'den çok da­ha önce uygulamış oldu:


Köle Gemisi, J.M.W. Turner, 1840


Goya, kıyıcılığı ve çılgınlığı yansıtan karabasanlı görüntülerinde sanatın herkesçe benimsenen amacını, zevk vermek ve eğitmek amacını tersine çevirir. Eserlerinde resmedilen konuyu acımazsızca ortaya koyan katı bir gerçekçilik göze çarpar. Ön plana önem vermesi ve soluk bir arka plan kullanması Manet'in habercisi sayılabilir.


Madrid'de 3 Mayıs 1808, Francisco Goya, 1814


Bir Balkondaki Grup, Francisco Goya, 1814
Ingres, hem klasikçiliğin eski biçimlerinden hem de Ortaçağ zaman zaman da Doğu sanatından yararlanarak kimi zaman klasik sanatın konularını aşırı bir güvenle yeniden ortaya koyan, kimi zaman da cinsel hayal gücünün daha karanlık alanlarına uzanan kompozisyonlar yapmıştır:


Türk Hamamı, Jean Auguste Dominique Ingres, 1862


Blake, kendi görüntülerine öylesine kendini kaptırmıştır ki, yaşamdan çizmeyi reddeder, yalnızca kendi iç gözüne güvenir. Ortaçağ sanatçıları gibi Blake de hatasız çizme endişesi duymaz, çünkü düşlerindeki figürlerin anlamı öylesine büyük bir önem taşır ki, onların tam doğru olmalarıyla ilgilenmez. Geleneğin onaylanmış standartlarına Rönesans'tan sonra bilinçli olarak başkaldıran ilk sanatçı olduğu için çağdaşları onu şoke edici bulmuştur:


Günlerin Atası, William Blake, 1794
Büyük Kızıl Ejderha ve Güneş Giymiş Kadın, William Blake,  1805-1810
Örnekler daha da çoğaltılabilir ama belirtilmesi gereken önemli noktalar şunlardır: gelenekçiler bile geleneğin sağlayabileceğinden daha geniş bir konu ve anlatım ortamı arıyorlardı; Romantizmde de hem bu arayışı hem de gelenekten kurtulmayı kolaylaştıracak başka davranışları haklı kılacak özellikler vardı. Ayrıca böyle davranmalarını haklı gösterecek bir neden aramaları da gerekmiyordu çünkü dehanın kurallara uyması söz konusu değildir; deha ürünleri, önceden saptanmış ölçütlerle değil kendi getirdiği kurallar ve ölçütlerle değerlendirilebilir. Çok geçmeden ortaya tam bir anlaşmazlık ve güvensizlik çıkar; Empresyonistler (İzlenimciler) beceriksizlikle suçlanırken:


İzlenim, Gündoğumu, Monet, 1872
Öte yandan Ruskin, Whistler'ı aşağıdaki tablosu nedeniyle halkın suratına boya kutusunu fırlatmakla suçlar:


Düşen Havai Fişek, J. A. M. Whistler, 1877

--------------------------------------------------------------------------------------
Sanatın Öyküsü, E. H. Gombrich, Remzi Kitabevi, 2009
Modern Sanatın Öyküsü, Norbert Lynton, Remzi Kitabevi, 2009







2 yorum: